DİLİMİZİN YABANCI DİLLERİN ETKİSİNDEN KURTARILMASI
TÜRKÇEMİZİN YABANCI DİLLERİN ETKİSİNDEN KURTARILMASI
Bir insanın yaşadığı toplum dilini konuşabildiği kadar vardır. Henüz 1911 yılında Selanik’te başta Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Ali Canip, Âkil Koyuncu gibi yazarların oluşturduğu genç kalemler'in ''Milli bir edebiyat milli bir dille yaratılabir'' görüşüyle başlatmış oldukları yeni lisan harekatıyla Türkçenin sadeleştirilmesine büyük bir özen gösterilmiş ve Türkçenin daha sade bir dil haline gelmesi konusunda en kalıcı atılımları gerçekleştirmişlerdir.
Bu dönemlerde bazı Farsça, Arapça kelimeler yerine Türkçe olanları benimsenmiş, dil ve edebiyatın doğu-batı taklitçiliğinden kurtarılması sağlanmıştır.
Ne yazık ki günümüzde gelişen yabancı özenticiliği sayesinde ortaya çıkan kültür kirliliği kendini göstermiş ve tıpkı diğer yönlerde olduğu gibi dilimizi de zaman içinde kirletmeye başlamıştır.
Dilimizde ki bu yabancılaşma ve yozlaşma öyle bir boyuta ulaşmış ki günümüzde artık birçok kişi ''tamam'' kelimesi yerine dahi ''ok'' demeye başlamış ve birçok alanda kendi öz dilini kullanmak yerine yabancı kökenli kelimeleri kullanmaya yönelmiştir.
Özellikle son yıllarda gelir düzeyi yüksek semtlerde kullanılan argoyla karışık İngilizce-Türkçe arası bir dil Türkiye’de Türkçe den uzak bambaşka yabancı bir kitlenin oluşmasını sağlamıştır. Öte yandan oluşan bu öteki Türkiye’de sırf dikkat çekmek adına kullanılan yabancı sözcüklerde Türkçenin yozlaşmasındaki en çarpıcı örneklerden biridir. Maalesef televizyonlarda yapılan kalitesiz programlarda Türkçeyi kirleten en önemli faktörlerin başında gelmektedir.
Sevgili dostlar, dil bir ülkenin birliğinin ve bağımsızlığının en önemli simgesidir. Türkiye’de dilin kullanımı konusunda ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu konuda toplum hayatında önemli bir yere sahip olan yazılı ve görsel medya’nın da Türkçe konusunda hassas olması beklenirken ne yazık ki dilin düzgün kullanıma çok az önem vermesi ve son derece üzücü bir tablodur.
Osmanlı döneminin de yaşayan bazı sözde aydınlar Türkçenin bilim konusunda yetersiz olduğunu düşünüp halktan farklı bir Arapça-Farsça karışık dil kullanarak halktan kopmaya başlamışlardır. Bu durumun günümüzde aynı şekilde tekerrür etmeye başladığını görüyoruz. Öyle ki bilim adıyla Türkçeye giren yabancı sözcüklerin Türkçe karşılığını bulmak yerine onları doğrudan okuyup, olduğu gibi yazmaya kalkıyoruz. Bu da işin içinden çıkılmaz bir hal almasına neden oluyor. Örneğin ‘’Provakatör’’ kelimesi yerine ‘’kışkırtıcı’’, ‘’Provakasyon’’ kelimesi yerine ‘’kışkırtma’’ gibi Türkçemizde kullanılabilecek güzel kelimeler varken yabancı bir kelimeyle olası bir durumu açıklama gayreti son derece gereksizdir. Ne yazık ki birçok köşe yazarının ve televizyonlara çıkan birçok sözde aydın’ın bunu çok sık yaptığı acı bir gerçektir. Aynı şekilde Müzikte ve özellikle de pop müzikte yapılan Türkçe olmayan sözler adeta Türkçenin yavaş yavaş yok olmasına olanak sağlıyor. Bütün bu durumlar ister istemez halka yansıyor ve onları dolaylı olarak da olsa etkileyebiliyor.
Bugün Türkiye’de yaşayan yaşlı dedelerimiz, atalarımız, büyüklerimiz artık yolda gördükleri yabancı mağazaların isimlerini, yabancı kelimeleri ve torunlarından duydukları yabancı içerikli Türkçe sözcükleri anlayamıyorlarsa ve onları uğruna savaşını verdikleri bu ülkede yabancılığa mahkum ettiysek bu yeni neslin atalarına yaptığı çok büyük bir ayıptır.
Ünlü filozof Konfüçyüs bir sözünde; ‘’Bir ülkeyi yıkmak istiyorsunuz önce dilini tahrip edin’’ demiştir. Bu bağlamda eğer biz hala bir şeyleri sezip, hissedemiyorsak sadece dilimizde değil bizi biz yapan ve birbirimize bağlayan tüm öğelerimizde tehlike çanları çalıyor demektir.
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk bu tehlike çanlarını sanki yıllar öncesinden görüyormuşçasına bizlere Türk dilinin yabancı dillerin etkisinden korunması konusunda ne kadar hassas olmamız gerektiğini şu güzel sözleriyle bakın nasılda belirtmiştir;
“Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok güçlüdür. Dilin milli ve zengin olması milli duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
Tarih’te de bakacak olursak yıkılan bütün devletler ilk olarak dillerini kaybetmiştirler. Çünkü dilini kaybeden bir millet, milli benliğini, değerlerini, özünü ve daha da doğrusu her şeyini kaybetmiş, yitirmiş demektir. Bu yüzden Türkiye’yi Türkiye yapan ve sahip olduğumuz en güzel değerlerden biri olan Türkçeye gereken önemi vermeye özen gösterelim.